top of page

Yapay Zeka Yükselirken İnsanlığımızın Batması

Updated: Apr 20




          Gerçek sevgi nedir? Kimi, ”bir insanı olduğu gibi sevmek” demektir der. Kimi “isteklerine saygı duymak ve haysiyetle davranmak”, kimi ise “değerini bilmek, takdir etmektir” der.


Bazıları da “Bir kişiye sevgimizi geri alamamak üzere vermektir” der. Bunların her biri geçerli birer tanımdır bu nitelendirilmesi zor olan sevgiye. Menfaat ve çıkara dayalı koşullu bir sevgiyi yeğleyen bir toplum asla gerçek huzuru tadamaz, zira kendisini tehlikeli bir yanılsamaya mahkum etmiştir.


Birbirimizi sevdiğimizde, insan olduğumuz için mi seviyoruz, yoksa kendimizi meziyet bazlı bir sevgiye mi rehin bırakıyoruz? Birbirimize karşı hep kayıtlı şartlı bir sevgi gösterdiğimiz bir dünya yarattık. Kurduğumuz dünyayla gurur duyuyor muyuz gerçekten? Gelecek nesillere böyle bir dünya mı miras bırakmak istiyoruz? O henüz evrenin bir parçası olamamış nice nesil için yapabildiğimiz iyilik bu mu?


Unutmayalım ki; Bu koskoca evrenin uçuk ve soğuk bir köşesinde, ortalama bir yıldızın etrafında dolaşan, küçücük bir soluk mavi noktanın üzerinde, kısa bir hayat deneyimi sürdüren fani varlıklarız. Birbirimizi gerçek anlamda sevmeyerek bu hayat denen kısa ve geçici fırsatı çarçur etmeyi göze alabilir miyiz? Böyle mi anılmak istiyoruz?  



          Yapay zekâ git gide biz insanlardan adım adım daha zeki hale gelmeye başladığı bir dönemde, bizler insanoğlu olarak üstünlüğümüzü kaybetmeye mahkum olduğumuz zeka yarışmasını kazanmaya çalışarak değil, aksine bizi insan yapan unsur ve nitelikleri güçlendirerek, yani duygusal ve insani/sosyal güçlerimizi koruyarak yapay zekanın birçok alanda hakim veya önemli konumda olacağı bu yeni dünya düzeninde önemimizi ve hakimiyetimizi koruyabiliriz. O insani yönlerimizin en başında geleni de sevgidir.

Fakat birini gerçek anlamda, yani “kayıtsız şartsız” sevdiğimizi nereden anlarız? Bunun tek doğru bir cevabı olmasa da, olası yanıtlardan birini ele alalım.


“Ya sevgi ya korku” dendiğini duymuştuk. Ne demektir? Gerçek sevgi, herşey yolunda giderken hissettiğimiz yakınlık değil, ilişki dünyamız alt üst iken duyduğumuz şefkattir. Şefkat ise, birine acımak değil, bir sonraki sözün, davranışın veya kararımızın o insanı ne şekilde etkileyeceğini düşünmek için gösterdiğimiz cesarettir. Cesaret ise, korkunun yokluğu değil; korkuya rağmen devam edebilmektir, korkuya hükmetmektir. Yani, gerçek sevgi, cesaret yolunda, şefkat aracının içinde, ilişkisel sürtünmenin bollaştığında hissettiğimizdir.


Mükemmel olmamıza gerek yok. Sadece insan olmamıza gerek var. Her birimiz yaptığımız en kötü şeyden çok daha fazlasıyız. Kendimize korktuklarımızı ziyaret etmeye izin verdiğimizde, korkularımız bizim için birer öğretmene dönüşür. Birbirimizi insan olarak görmeye cesaret etsek, birbirimize insan gibi davranmamız kendiliğinden gelmez mi zaten?

         Fakat sevgi her şeyin hep neşe ve sevinç dolu olacağı anlamına gelmez.

Dünyamızda sürtünme kuvveti olmadığını düşünelim. Oturduğumuz koltuk, yürüdüğümüz patika, veya akraba ziyareti için üstünden araçla gittiğimiz yolda sürtünme olmasaydı, bu eylemlerin hangilerini becerebilirdik ki? Ve bunların hiç birini yapamamak ne kadar da sinir bozucu olurdu?

Benzer şekilde, hayatımızda da, özellikle ilişkilerimizde hoşumuza gitmeyen, sinirimizi çığırından çıkaran sürtünme anları olacaktır elbet. Sürtünme, iki cismin yakın olduktan sonra kayıp uzaklaşmalarını önlediği gibi, ilişkilerimizde de iki veya daha fazla kişinin aralarındaki bağın kopmasını engellemeye yardımcı olur.


Ellerimizi soğuk havada birbirlerine sürterek nasıl ısındırabiliyorsak, ilişkilerimizde de bizimle bir başkasının düşünce, tercih ve duyguları arasındaki sürtünme, -anlaşmazlıklar, kavgalar, ve tartışmalar- bizi o kişiye ısındırır; aramızdaki bağı güçlendirir, ve bizi birbirlerimize yakınlaştırır. Sürtünme, yalnızca  birbirimizden uzaklaşmamızı engellemekle kalmıyor, aramızdaki ilişkinin gücünü ve gerçekliğini test de eder. Ve o testi ancak beraber geçebiliriz.


Gökyüzünden önemli bir ders alabiliriz. Güneş doğuşunun harikasının tadını çıkarmak için gecenin acımasız karanlığına katlanmak gerekir. Biz de bazen elimizdeki ilişkinin güzelliğinin tadını çıkarabilmek için tatsız anları yaşamaya ihtiyacımız doğar. İşte o sürtünme yaşadığımız anlarda ilişkinin değerini daha iyi anlarız. Paul Coelho’nun Simyacı’da bize öğrettiği gibi ”En karanlık an, şafak sökmeden önceki andır.” Ve yıldızlar, en çok karanlıkta parlarlar. Biriyle olan ilişkimiz, gerçek parlaklığını en çok, anlaşmazlıkların olduğu sürtünme anlarında ortaya gösterir.


Sürtünme, dolayısıyla, bizim sevdiklerimizle daha yakın ve sağlam ilişki kurmamız için altın fırsatı verir. Yani ilişkilerimizdeki sürtünme anları, felaketin alameti değil, aksine bir nimet, ve daha tatmin edici bir ilişkinin kapısını açan birer fırsattır.

          İlişkisel sürtünmenin sunduğu bir diğer nimet de bilinmeyen ve dile getirilmemiş gerçekleri gün yüzüne çıkarmasıdır. Bu, bizi birbirimize karşı daha dürüst olmamızı sağlar. Dürüst olmaya cesaret ettiğimizde, karşı taraf bize ve paylaştığımız duygu ve düşüncelerimize saygı duyma şansını veririz. O kişi hakkettiğimiz saygıyı gösterdiğinde de, aramızdaki güven bağını güçlendirmiş olur. Ve güven, gerçek sevginin en önemli ve en temel unsurudur.


Bir tohum ekmeye kalktığımızı düşünelim. Verimli toprağa ekmemiz gerekmez mi? Tohumun ihtiyaç duyduğu mineral ve besinleri barındırmayan toprakta ne yetişebilir ki? Öylesi çorak bir toprağa tohum ekmenin ne anlamı kalırdı ki? Oradan ne hayır çıkabilir? Nitekim, her ne kadar çok sayıda tohum ekmeye çalışırsak çalışalım, o tohumlar gerek duydukları besinleri topraktan alamadıkları için 10 sene beklense de toprakta hiç bişey yetişmez.


Benzer şekilde ilişki topraklarımıza her ne kadar sevgi tohumu ekmeye gayret edersek edelim, sevgi tohumunun filizlenip yetişmesi için ihtiyaç duyduğu dürüstlük, saygı ve güven besinleri yoksa, bin tane tohum eksek bile, ne yetişebilir ki?

          Sevdiğimiz biriyle çakıştığımızda o kişiyi, veya o kişinin sevgisini kaybetmekten korkarız. Sevdiğimiz insanı kaybettiğimiz sanısına kapıldığımızda da, evrenin bize her gün tekrar tekrar öğrettiği dersi hatırlayalım: Güneş her gün batar ve her gün gözden kaybolur. Ama bir sonraki gün geri döner. Güneşin battıktan sonra gözden kaybolması, onun geri gelmeyeceği anlamına geliyor mu? Gözden kaybolmak, kaybolmakla aynı şey değildir. Güneş batar, ay batar, ama bu onları kaybettiğimiz anlamına gelmez. Sonlar asla sonlar değildir, sadece yeni başlangıçlardır.


Asıl önemli olan, her ne kadar aramız bozulsa da, tartışsak sürtünsek de, birbirimize her daim saygı ve sevgi göstermeliyiz; birbirimizin değerini bilmeye devam etmeliyiz. Kumullar rüzgarının etkisiyle değişir, ama çöl hep aynı kalır. Anlık duygularımız günlük hayatımızın etkisiyle değişse de, sevgimiz-eğer gerçekse- hep aynı kalacaktır.



          Günün sonunda, ilişkilerimizde ya sevgiyi, ya korkuyu seçme hakkımız vardır. Bu soluk mavi noktanın üzerindeki kısa yolculuğumuzun ne kadar fani ve kırılgan olduğunu birbirimize hatırlatalım.


Yapay zeka’nın olağanüstü zekası bizim zihinsel zekamızı geçip bizim zeka gerektiren durumlarda yerimizi alabilse de; yerimizi alamayacağı tek bir şey vardır: Sevgi ve şefkat veren nüfuzlu tür bizler olacağız. Zekası bizim zeka kapasitemizi geçse de, insanlığımızı asla ve asla geçemeyecektir. Bizi insan yapan şefkatimiz ve sevgi kapasitemizdir. Bizler hâlâ hayattayken, doğamıza değer, insanlığımıza yakışır bir tutum sergilemeye özen gösterelim.


Güneş bile bir gün süpernova geçirip ölecek. Tüm yıldızların ortak kaderidir. Ve sizce, yüce devasa yıldızlar bile ölmeye mahkumsa, bizler küçücük insanoğlu aynı kadere mahkum olmamalı mıyız?





Recent Posts

See All
Brave, New World

I dream of a brave, new world, I’ll try my best as I’m lost for words. I dream a world of peace and prosperity, A world of love, kindness...

 
 
 
The land of the free, America

Democracy & 1st amendment it be, That shining city on a hill, For all what I am able to see, are people hellbent to kill. Liberty takes...

 
 
 

Comments

Rated 0 out of 5 stars.
No ratings yet

Add a rating
bottom of page